Header Ads

Sağa Dayalı Resim

Yasemin Gündoğdu - Biz Neyi Unuttuk?

 


   Her şey ne kadar da normalmiş aslında... Kafka’nın da dediği gibi, olması gerektiği gibi ağır ve üzüntülü giderken, bizse bunları düşünmeden şikâyetlerdik. Trafikten şikâyetlerdik. Pazartesi sendromuna girmekten şikâyet ettik. Dinlenemeden  hafta sonu geçirdiğimizi, hafta içi ne kadar yorulduğumuzu söylendik durduk. Bu hızlı, bu yoğun tempodan zaman zaman sıkıldığımızı dile getirdik. Şimdi  ise bunların hepsinin yerini bir belirsizlik ve endişe aldı. Ne pazartesi sendromu kaldı ne de yoğunluk. Şikâyetlendiğimiz şeylerin aslında bizim için  ne kadar önemli olduğunu,  bizi biz yapan gerçeğimiz olduğunu da içine düştüğümüz bu kocaman boşlukla anladık. Hani insan elindekinin değerini kaybedince anlarmış ya, biz de başımıza gelen bu musibetle kıymetini anladık bazı değerlerimizin. 

  

 Gözümüzle göremediğimiz  kadar küçük bir şeyin, hızla hayatımıza girmesini ve hayatımızı değiştirmesini şaşkınlık ve korkuyla izledik. Doğanın insanoğluna, kendisinden daha güçlü olan varlığı hissettirmesini ve insana unuttuğu değerleri yeniden öğretmesini izledik. Bir musibetin bin nasihatten evlâ olduğunu öğretti. Nasıl mı?

      Örneğin, temizliğin sadece imanın yarısı olmadığını, sağlığın da garantisi olduğunu öğretti. Makinaya bağlı olmadan  nefes alabilmenin ne kadar değerli olduğunu ve bunun için şükretmemiz gerektiğini öğretti. Sevdiklerimize korkusuzca dokunabilmenin, sarılabilmenin ne büyük nimet olduğunu öğretti. Sevgimizi  göstermekte yarının çok geç olabileceğini öğretti. Hiçbir şeyi ertelememek gerektiğini, zamanın ne kadar değerli olduğunu  öğretti. Hep çok yoğun olduğumuz inancıyla ibadetlerimizi nasıl aceleyle yerine getirdiğimizi, unuttuğumuz kulluğumuzu, iç dünyamıza dönmemizi sağlayarak,  hatırlamayı öğretti. Paranın, sağlık olmadığında ne kadar  değersizleştiğini ve ihtiyaç duyduğumuz şeylerin aslında ne kadar basit olduğunu öğretti. Tedbirsiz tevekkülün, tevekkül  olmadığını öğretti. 

Ölümün en acı ders olduğunu öğretti. Belki hepsi bildiğimiz şeylerdi ama ne kadar da kolay unutmuşuz ancak fark ediyoruz zor zamanlardan geçerken ve yeniden idrak etmeyi öğretti…

 

    Yaşadığımız şey, tam anlamıyla İmtihan! İmtihan, Rabbimizin bize lütfudur aslında. Bizi olgunlaştırmak için ikramıdır, sabretmesini bilene. Hatalarından ders almasını bilene. Belâ ve imtihanın kul olmayı  başarmanın ilk şartı olduğunu bilip sabredene. Rabbimiz kendi kelâmıyla söylüyor:

 "İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut: 29/2-3)

 

"Andolsun ki sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azalma (fakirlik) ile imtihan eder, deneriz. (Ey Peygamber!) Sen sabırlı davrananları müjdele. İşte o sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman ‘Biz Allah için varız ve biz sonunda O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara: 2/155-156)

 

“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet, (hiç kimseye) isâbet etmez. Kim Allah’a iman ederse, Allah onun kalbini hidâyete/doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilendir.” (Teğâbün: 64/11)

 

O halde Müslüman’a yakışan, başına gelen her musibeti kendisi için kazanca dönüştürmektir. Müslümana bunu başarmak içinde ,meşhur üç tavsiyeye   ihtiyaç duyar. 

1) Her şeyin düzeleceğine inanarak dua et.

2)Her şeyi düzeltebileceğine inanarak mücadele et.

3)Ve bir gün tüm acıların biteceğine inanarak sabret.

 

Sabret ki güzel günler yaklaşsın.

Rabbim, hepimize imtihanlarımızı en güzel şekilde verebilmeyi nasip eylesin.

Selâm ve dua ile…                                  

                                                                                                         

Yasemin GÜNDOĞDU / Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni

 


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.