Header Ads

Sağa Dayalı Resim

Gürkan Yavuz - Yaşayan Efsane Çanakkale

‘’Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre. Yani ölüm muhakkak! Birinci siperin hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler düşmanın üzerine gidiyor. Fakat ne kadar şayan-ı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur göstermiyor. Sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim cennete gitmeye hazırlanıyorlar, bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar.

   Bu Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve tebrik edilecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, işte bize Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.’’ Bomba Sırtı hadisesini Atatürk böyle tasvir ediyordu. Dünya tarihi, metre kareye altı bin merminin düştüğü böylesine bir savaş ne görmüş ne de tanımıştır. İki taraftan tam yarım milyon insanın hayatına mal olan büyük bir savaştır Çanakkale.

   Çanakkale Savaşları; tarihin kaderini değiştiren, Türk’ün şan ve şerefini şahikaya eriştiren, vatana sevgi duygusu geliştiren, iman gücünü bayraklaştıran ve orada savaşları kutsallaştırıp kahramanlaştıran görkemli bir destandır. Dünyayı yenenlerin ve yenilmez sanılanların yenildiği Çanakkale; dünya tarihinde ve Türk milletinin hafızasında abideleşen, ebedileşen, heykelleşen,        efsaneleşen ve destanlaşan bir büyük zaferdir. Çanakkale’de iman ve azmin karşısında maddi güç ve teknik dize gelmiş, mana maddeyi delmiş, Hakkın ve halkın zaferi tescil edilmiştir. Çanakkale 253 bin şehidin kefensiz yattığı, Türk’ün şanına şan kattığı ve bir devrin battığı yerdir.


   Aslını, esasını, öz benliğini, kimliğini, kişiliğini, inancını, tarihini, kültürünü ve misyonunu bilmeyen milletlerin, yeryüzünde uzun müddet payidar olduklarına tarih bugüne kadar şahit olmamıştır, olmayacak da. İnsanın kendinde olmayanı başkasına vermesi mümkün değilse bizim de millet olarak milli bir şuur kazanmadığımız sürece bu şuuru gelecek nesillere aktarmamız da mümkün olmayacaktır çünkü başka milletler sığ bir göl gibi olan kısa ve kısır tarihlerini, kendi nesillerine tarih yerine destan diye okuturken biz engin bir derya misali olan zengin tarihimizle güçlü kültür ve medeniyetimizi nesillerimize gereği gibi tanıtamamaktayız.

      Gelin o derya misali zengin ve bir o kadar da hakikat dolu, eşsiz gerçeklere kısa bir göz atalım;                                                                                   

  Bilecik istasyonunda yaşlı bir ana                                                                                                                                                              

Oğlunu cepheye uğurlarken ona                                                                                                                                                        

Oğlum!                                                                                                                                                                                                                                 

Babanı Dimetoka’da                                                                                                                                                                           

Dayını Şipka’da                                                                                                                                                                                                

Ağabeylerini Çanakkale’de kaybettim.                                                                                                                                                                               

Sen benim son yongamsın.                                                                                                                                                                                                                    

Sen de dönmezsen ben ALLAH’a emanet diyordu. 

Ve ilave ediyordu: Git, sen de git!                                                             

Minareler ezansız, camiler Kur’ansız kalacaksa sen de git.                                                                                                

Ezan, Kur’an, vatan kime emanet?                                                                                                                                                                     

Galiçya’da, Şipka’da, Dimetoka’da kalanların evlatları kime emanet?                                                                                          

Kime mi emanet? Tabii ki Mehmet Akif’in dediği gibi tarihe sığmayan o ‘Bedrin Aslanlarına’ emanet.                                                           

İşte o 253 bin Bedrin Aslanlarından biri:     


    ‘’1982 doğumluyum, Çanakkale’de üç sene bulundum. 27. Alaydandım, üç sene Seddülbahir ve Arıburnu’nda çarpıştım. Bir keresinde üç gün süngü harbi yaptık düşmanla. Üç günün sonunda 7 kişi kalmışız. Sonra bize onar er verdiler, çavuş olmuştuk. Bir gün Arıburnu’nda mevzilerden düşmana doğru ateş ediyoruz. Çekiyorum tetiği, çekiyorum… Çekiyorum… Tüfek patlamıyor, ateş almıyor. Bozuldu herhalde, dedim. Bir arkadaş vardı yanımda, ona seslendim:  

– Bak hele benim tüfek bozulmuş, ateşlemiyor.                                                                                                Arkadaş bir baktı benden yana:                                                                                                                                                                                   ­­

-Ne bozulmuşu, senin parmak gitmiş, dedi.                                                                                                                           

  Ben o zaman acısını duydum işte. Cız etti içim. Bir kurşun gelmiş, tetiği çektiğim parmağı alıp götürmüştü yerinden.’’                                                                                                                                                                                               

Bu ne şevk bu ne imandır ki parmağı koptuğu halde farkına bile varmadan ateşe devam ediyordu.  Evet, bu iman gerçek iman, ALLAH’a duyulan imandır ki Seyid On Başı’nın fizik kanunlarını alt üst ederek, 276 kiloluk mermiyi sırtına alıp, topun namlusuna sürüp, düşmanın en büyük zırhlısı olan Qcean’ı(Oşın) vurarak batıran imandır. Bu ve bunun gibi binlerce yaşanmış menkıbelerle adını Türk’ün kanlarıyla tarihin altın sayfalarına yazmış 253 bin vatan evladının zafer destanıdır Çanakkale. Yenilmez armada, yenilmez dev denen gemileri, orduları sadece kalplerindeki iman ve vatan aşkıyla yenen kahraman Türk evlatlarının destanıdır Çanakkale.    



     

     1071 Malazgirt Zaferi’yle başlayıp, 18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi’yle şanlı tarihimizi doruğa ulaştıran askerlerimiz halen vatan için seve seve kanlarını bu toprağa akıtıyor, canlarını feda ediyorlar. Bu vatanı bölmek isteyenler var oldukça bu kutsal kan,  bu kutsal vatan üzerinde tek bir Türk kalıncaya kadar akacaktır. Şairimizin de dediği gibi;    


      Evet, 253 bin Çanakkale şehidi ölmedi, ölmeyecek çünkü bizim inancımızda ‘şehitler ölmez!’  Toprakları üzerinde güneşi batmayan ülkenin güneşini 253 bin şehidimiz ve gazilerimiz batırmış, diğer Haçlı ordusuna ve bütün dünyaya ÇANAKKALE GEÇİLMEZ destanını okutmuş bizzat uygulatmıştır.

Gürkan Yavuz - Türkçe Öğretmeni


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.